Çekmeköy Masaj Salonu Hizmeti – Masör Ece

Çekmeköy Masaj Salonu Hizmeti  – Masör Ece

Çekmeköy Masaj Salonu tüm yaşamcığıma gölge düşürecek bir asılsız! Kimi zaman Zaza ile dürüstlüğüne, açık sözlülüğüne öylesine hayran olduğum Zaza ile beraberken, gizli saklı bir hastalık gibi ruhumun üzerine çöküp ağırlaştıran bir gerçek dışı. Bir kez daha, bozamadığım bir büyüye tutulmuştum. Hiçbir yanlış yapmamış, aslabir suç işlememiştim, yine de kabahatluluk duyuyordum. Büyükler beni ikiyüzlülükle, kâfirlikle, anormal ve düzenbaz biri olmakla kabahatlasalardı, bu yargılan hem akıl almaz ölçüde haksız, bununla beraber çok yerinde gelecekti bana. îkili bir yaşam sürüyordum.

Çekmeköy Masaj Salonu benliÄŸimle, baÅŸkalarının gördüğü “ben” içinde daÄŸlar vardı. Kimi zaman kendimi lekeli biri, kabahatlanan, toplum dışına itilen biri olarak görmek öylesine yıkıntı olurdu ki, yine yanlışı kabul edebilmeye can atardım. Abbe Roulin’e, DerviÅŸlik ve Gizemci Dinbilimin El Kitabı’nı geri vermem gerekiyordu. Saint-Sulpice’e gittim, Roulin’in günah çıkarma hücresinde diz çöktüm ve birkaç aydır, hiçbir dinsel törene hakikaten katılmadığımı, inancımı yitirmiÅŸ olduÄŸumu anlattım.

Elimdeki kitaba göz atan ve hangi yücelerden aÅŸağı yuvarlandığımı gören papaz, küstahça bir açıklıkla, “nasıl ölümcül bir günah iÅŸledin?” diye sordu. Hiç günah iÅŸlemediÄŸimi söyledim. Bana inanmadı. Bol bolca yakarma etmemi öğütledi. Yine itilmiÅŸ, atılmış yaÅŸamıma çekildim. O sıralarda, ruhsal sürgünümü dile getiren bir roman okudum: George Eliot’un The Mili on the Floss’u. Bu kitap, küçük hanımlar’dan da çok etkiledi beni. Meyrignac’da, kestanelerin altındaki yosunlu topraÄŸa uzanıp ingilizcesinden okudum kitabı1.

Çekmeköy Masaj Salonu

Çekmeköy Masaj Salonu tıpkı benim benzer biçimde, baÅŸkalarıyla kendi benliÄŸi içinde ikiye bölünmüştü. Onda, kendimi görüyordum. O da esmerdi, doÄŸayı seviyordu, kitapları ve yaÅŸamı seviyordu, saygıkıymet çevresinin geleneklerini kabul edemeyecek kadar dikkafalıydı ve taparcasına sevdiÄŸi aÄŸabeyinin bütün sözlerine, eleÅŸtirilerine alabildiÄŸine kırılganydı. Maggie’nin, kendisine kitaplar veren kamburla olan iliÅŸkisi, tıpkı Jo ile Laurie’nin sevgileri gibi duygulandırdı beni.

Maggie hep evlensin istedim kamburla. Ama bir defa daha, çocuklukla birlikte sevgi de sonlandı. Maggie, bir akrabasının niÅŸanlısına âşık oldu. Stephen’ın gönlünü bile isteyerek çelmemiÅŸti üstelik. Stephen, Maggie’yi iÄŸfal etti, sonra evlenmek istedi. Maggie, Stephen’ın niÅŸanlısı Lucy’ye olan baÄŸlılığı yüzünden evlenmeyi kabul etmedi. Kasabalılar, evlilikle düğümlenen bir günahı hoÅŸ görebilirlerdi; ama vicdanı adına durumu kurtarmayı feda eden Maggie’yi bağışlamadılar. AÄŸabeyi bile reddetti onu. Benim aklımın aldığı tek iliÅŸki, aÅŸk iliÅŸkisiydi. Benim gözümde, bir kızla bir oÄŸlanın birbirlerinden kitap alıp vermeleri, sonsuza dek sürecek bir baÄŸdı. Maggie’yi Stepen’a çeken ÅŸeyin ne iÅŸe yaradığını anlayamıyordum. Fakat madem seviyordu, ondan vazgeçmemeliydi.

Eski deÄŸirmene gittiÄŸi, herkesin ona sırt çevirdiÄŸi, hakaret etmiÅŸ olduÄŸu süre, yüreÄŸim Maggie için dolup taÅŸan bir sevgiyle, bir acımayla çarpmaya baÅŸladı. Bu kızın kara bahtına saatlerce aÄŸladım. Ötekiler, Maggie’yi, kendilerinden üstün olduÄŸundan yargılamışlardı. Ben de ona benziyordum. O andan sonrasında, yalnızlığımı, suçumun bir kanıtı olarak deÄŸil, kimselere benzemezliÄŸimin bir emaresi olarak görmeye baÅŸladım.